Saturday, November 23, 2013

Bir Günlük Detoks Programı

Gidip bir detoks merkezinden yardım alacak imkanlarınız durumunuz yoksa, işte size bir günlük program. Buradan yola çıkarak, kendiniz için yeni bir rota belirleyebilirisiniz. 
  • Öncelikle dinlenebileceğiniz rahat bir gün belirleyin.
  • Kendinizi zihnen detoks için şartlandırın, mesela “bugünümü düne gore daha sağlıklı geçireceğim” gibi bir niyetle başlayabilirsiniz güne.
  • Belirlemiş olduğunuz günden  bir gün oncesinde sigara içmeyin ve alkol almayın
  • Kafein barındıran kahve içmeyin
  • Uyandığınızda 2 bardak ılık suyla başlayın, ben aromalı olsun diye suyun içine bir nane yaprağı atıyorum. Çok sık su içmeyi sevmeyenler için bu yöntemi önerebilirim.
  • Şimdi 10 dakika boyunca  ısınma egzersizleri yapın
  • Dışarı çıkarak hızlı tempoda 30 dakika yürüyüş yapın. Yürüyüş parkurunuz sahilden veya yeşil ve açık alanların hakim olduğu trafik gürültüsünden uzakyerlerden geçsin.
  • Yürüyüş sırasında bedeninizdeki toksinlerden arındığınız zihnen canlandırınİ her nefes alışınızda biraz daha eneji dolu ve mutlu nefesinizi her geri verişinizde sizi sıkıntıya sokan düşücelerden, duygulardan ve vüdunuzdaki artık maddelerden kurtulduğunuzu düşünün.
  • Evinize döndüğünüzde ılık duşunuzu alın, ve sonra kanepeye  uzanarak sevdiğiniz kitapları karıştırın.


Sabah kahvaltısında havuç suyu veya sevbze suyu, peynir veya yeşil zeytin, kuru kayısı ceviz ve ballı tarçından oluşan doğal gıdaların olduğu besinler tüketin, ekmeğiniz de tam buğday ekmeği olmalı kesinlikle beyaz ekmekten sakınmalısınız.

Öğün aralarınızı 1 kuru kayısı (günkurusu- sarartılmamış kayısı) elma yiyerek geciştirin;  çiğ sebzeler (salatalık, havuç vs) de tüketebilirsiniz.

Içecek tercihleriniz arasında maden suyu (tabiki aromasız, soda değil , mineralli su olsun)  bol su , yeşil çay bulunmalı.

Öğle yemeğinizi uzun tutun, lokmalarınızın tadını çıkara çıkara  yediklerinizden keyif almaya bakın. Bu arada hafif bir müziğin size eşlik etmesi faydalı olacaktır. Yemekten bir saat kadar sonra 20  dakikalık bir yürüyüşe çıkın. Bu yürüyüş sayesinde yediklerinizi daha kolay sindireceksiniz.  Bu egzersiz çok daha rahat bir gece geçirmenizi sağlayacak ve uyku kalitenizi arttıracaktırDöndüğünüzde ılık bir duş yaparak , rahat bir uyku çekmeye hazırlanın. Tüm olumsuz düşüncelerinizi banyoda üzerinizden akıp giden su gibi aktığını imgeleyerek banyodan ayrılın.

Yatak odanızda televizyon, cep telefonu gibi manyetik dalgalar yayan cihazlardan temizlemeyi unutmayın. Sıra huzur bir uykuya dalmada.

Bu programı istediğiniz sıklıkta uygulayabilir, çok küçük değişikliklerle beden ve ruh detoksu yapabilirsiniz.

Friday, November 22, 2013

Hoo'ponopono Yönetemi İle Arınma

Dr Joe Vitale & Dr Hew Len
Dr Len’in  yaydığı antik bir Hawaii öğretisidir Hooponopono . Bu yöntemi Dr Joe Vitale'nin Zero Limit isimli kitabından öğrenmiştim. Başlarda ön yargı ile okumuş olsam da  Hooponopono tekniği hakkında ne düşünürseniz düşünün  veya nasıl hissederseniz hissedin, Hooponopono'nun işe yaradığını söyleyebilirim.
Sıfır noktasına gelmenin büyüsünü anlatır Dr Hew Len’in servüveni Dünya çapında en çok bilinen kişisel gelişim uzmanlarından biri olan Joe Vitale’nin kaleme aldığı ve Dr Len ile tüm okıurlarına ulaşan Hawaililerin saklı kalan  bu öğretisinin sırrı nedir?  O sırrın sözcüklere dökülmüş hali:
“Özür dilerim,
Lütfen beni affet
Seni seviyorum
Teşekkür ederim.”

Hatanın sorumluluğunu üzerimize  almak, kendini kabullenmek, af dilemek ve şükür.  Bilenlerin  prensiplerinin kendi yaşam çizgisine uyarlayarak kullandığı etkili ve benim de sıkça başvurduğu bir yol.. iyi ki varsın Dr. Len, iyi ki varsın Vitale!

Birkaç sihirli sözcükle aşabilmek  kendini ne güzel..

“Özür dilerim. Lütfen beni affet. Seni Seviyorum. Teşekkür Ederim.”  

Peki bu cümle kalıplarının sırrı neydi?

Sorunlarımız, zorluklarımız, sürekli sitem ettiğimiz bir dünya bir yaşam... Evimiz yoktur, mutsuz oluruz? Ruheşimizi bulamadık mutsuz oluruz. İşimizi kaybederi mutsuz oluruz, kaza yaparız mutsuz oluruz, hastalıklardan yakamızı bir türlü kurtaramayız mustuz oluruz.  Aldatılırsız mutsuz oluruz, hayal kırıklığına uğrarız mutsuz oluruz ve daha nice sebepler üzerine kendi mutsuzluğumuzu ilan edip isayan etmeye başlarız.

Eminim hayatın berbat olduğu zamanlarınızda “kahretsin hep mi beni bulur? Yine mi , ben ne zaman mutlu olabileceğim? Neden ben?” gibi düşünceler aklınızdan vaktiyle geçmiştir. Sitem ettiğimiz, zor ya da imkansız dediğimiz ve kendi kendimizi aslında kendi yaşantımızın kurbanı haline getirdiğimiz tüm durumların  ortak bir noktası var. O da tüm bu sorunların merkezinde bir birey olarak kendi varlığımızın bulunması değil midir? Yani sahiplendiğimiz tüm bu sorunların aslında ortak noktası yine biziz

O halde şu şikayet ettiğimiz tüm  sorunların  oluşumunda bizim de payımızın olabileceğini düşünmek gerekmez mi Der Dr Len. Bu düşünceden hareketle sorunun kendisini ve büyüklüğünü düşünmeksizin zihnen ve kalben sıfır noktasına gidebilmek için  öncelikle;
sorunun sebeplerinde payımız olduğunun idraikine varıp af dilemeliyiz. Önce kendimizden sonra da sorumluluk duyduğumuz taraflardan dilemeliyiz affı.

Dr Len kendisiyle hiçbir bağı olmayan akıl hastalarının klinik problemlerdeki sorumluluğu tamemen üzerine alıp , af dileyerek sıfır noktasına ulaşmıştır.  Af diledi, diledi ve sonunda sıfır noktasına gelerek arındı.. kendini o sorundan;  akıl hastalarını  hastalık hallerinden arındırdı.. tabi burada af dilediğiniz taraf size kalmış .. inançlarınız ve çizgileriniz doğrultusunda af dileyebilirsiniz. Allah’tan , Yaratıcıdan, Mutlak güçten, Tanrıdan, Evrenden , kendinizden, üst benliğinizden.. af dileyin yürekten affedilmeyi dileyin.. anlayışınız ne olursa olsun affetmekte koşulsuz tek güce  ulaşacaktır hisleriniz..

Dr Len de bunu yaptı; sürekli olarak af diledi. “ bu insanların sağlık sorunu yaşamasından kaynaklı içimde ne varsa çok üzgünüm, lütfen beni affet . “ diyerek hiç bir temasta bulunmadan günlerce kendi payına düşen hatadan arınmak ve sıfır noktasına ulaşmak için af diledi. Nihayet kalbinin sorunu içinde hissedip sebeplerinden arındığı hissettiği anlarda  . sıfır noktasına ulaştığında kalbini içsel olarak sevmek duygusuyla doldurduğunda “ Seni seviyorum” dedi. Evet şimdi hermen hemen her yerde görüyoruz. Seni seviyorum demenin evrendeki  tüm enerjileri (madde de aslında bir enerjidir, ) manyetik enerjileri harekete geçirme gücüne sahiptir.

Sonrası ise, teşekkür etmek . Sıfır noktasına geldiğiniz  ve  değişimi yapma fırsatı verildiği için.  İç sesisinizin farkında olduğunuz için.  Hayatınızı veya üzerinde değişiklik yapmayı düşündüğünüz şeyi sizin ve bütünün hayrı için değiştirmek fırsatı verildiği için şükr etmek. İşte afirmasyonların en  sonuncusu da teşekkür etmek. Şükran duygusu evrede benzer durumları bize ulaştıran bir anahtardır. Şükr ederken ki duygu durumumuz bize benzer duyguları yaşamanın yollarına çıkaracak yeni kapılardan geçirecektir. 

Hayatımızda  büyük ya da küçük ne olursa olsun nasıl bir sorun olursa olsu bunu değiştirmek istiyorsak yapmamız geeken şey. Kendi içimize bakmamız , Vitale durumu  Dr Len’in dilinde şu şekilde özetler *

"İçine baktığında, bunu sevgiyle yap."


1. Ne olduğuna dair hiçbir fikriniz yok
2. Her şeyi kontrolünüz altında tutamazsınız
3. Yolunuza her ne çıkarsa onu iyileştirebilirsiniz.
4. Tüm deneyimlerinizden %100 sorumlusunuz.
5. Sıfır limite iletiniz "seni seviyorum" cümlesini söylemektir.
6. İlham niyetten daha önemlidir.



O halde neyi değiştirmek istiyorsak içimize bakmalı, sorumluluğu üzerimize alıp af dilemeliyiz.  Sonrası sevmek duygusuyla kalbimizi doldurmak ve var olan ve lütfedilenler için teşekkür etmek.

“Lütfen Beni Affet
Seni Seviyorum

Teşekkür Ederim”


 * Kaynak : Zero Limit - Dr. Joe Vitale, Dr. Hew Len

Thursday, November 21, 2013

İçimizdeki Çocuk da Neyin Nesi ?

Her yetişkin insanın içinde dışarı çıkmayı bekleyen bir çocuk vardır. "İçimizdeki çocuk da neyin nesi ?" diyebilirsiniz . Neden içimizde bir yerde sıkışıp kalmış ve nasıl özgür kalabilir diye sorular sorduğunuzu tahmin ediyorum.  Aslında " içimizdeki çocuk" kavramı çok da yeni bir kavram sayılmaz. Mitlerde ve dini kaynaklarda rastlanan bu kavram 1960'lardan bu yana psikologlar tarafından ele alınan popüler bir konu olmuştur. İçerdeki çocuk, kişinin zaman zaman çocuk gibi davranmasına neden olan, çocuk gibi hissetmesini sağlayan kişinin  iç dünyasının bir parçasıdır. Psikolog Eric Berne' e göre insanın iç dünyası  'ebeveyn', 'yetişkin' ve 'yalnız çocuk'un meydana getirdiği bir yerdir. Buna göre ebeveyn yanımız kural ve yükümlülükleri belirler, çocuk tarafımız hissedip tepki vermek ile meşgul iken ebeveyn yanımız ise kararlar alarak sorunları çözer.  

Peki içimizdeki çocuk nasıl iyileştirebiliriz ? Öncelikle varlığını kabul edip tecrübe etmek gerekiyor. İçimizdeki çocuk aslında bilinmeye değil sevilmeye, korunmaya, rehberliğe ihtiyacı vardır.  Bireysel olarak, tecrit edilmiş yara almış bu çocuğun varlığına rağmen kendi yetişkin dünyamızı nasıl inşa edebiliriz ? Aslında bu da bir süreçle kendini gösterir. Hayatımızda çatırdamalar olmaya başlar. Kimisinde boşanma, ayrılık veya  finansal sorunlar, baş gösterir kimisinde ise ciddi sağlık problemleri şeklinde ortaya çıkar. Bu nedenle bazı kişiler yaşamlarını gidişatını incelemek ve değerlendirmek için ruh hallerine bakarlar, kişisel gelişim kitapları okur, gruplara katılır veya profesyonel destek alırlar. Tüm bunlar içerdeki çocuğun kendisini güvende hissettiği yerlerdir aslında.  Şayet profesyonel destek alma imkanınız yoksa  Recovery of Your Inner Child isimli kitabı okumanızı öneriyorum. 

Wednesday, November 20, 2013

Rob Ford : "Sakın Bana Neyin Mümkün Olmadığını Söylemeyin!"

Geçtiğimiz günlerde  bir basın toplantısı düzenleyen Toronto Belediye Başkanı Rob Ford, gazeteci ve muhabilerlere sert çıkıştı. Son sıralarda üzerindeki kamu oyu baskısı nedeniyle zor günler geçirdi. Neredeyse görevini yerine getirmesini engelleyecek tüm hamlelere karşı dik duruyor.  Öyleki, bu amaçla  şehir meclisindeki danışmanlarının sayısı yarıya indirildi. Öyle ya yeni belediye başkan adayları yine bu konseyden çıkacak. Haliyle krizi fırsat gören diğer kurt politikacılar Ford 'un boşaltmasını bekledikelri koltuğu kapma çabası içinde olacaktır. 

McLeans Magazine'in  muhabiri Scott Feschuk'un makalesine göre;  Rob Ford, yaptığı basın açıklamasında konuşmasına aşağıdaki cümleler ile bitirerek son veriyor.

"Ben Rob Ford. Ben sizin belediye başkanınızım. O kadar uyuşturucu madde kullanıyormuşum ki sizler tarafından 'kafası güzel' olarak adlediliyorum. Sözlü taciz, cinsel taciz ve dahası taciz adına ne varsa hepsi ile itham edildim.  Çıkar çatışması nedeniyle yasaları ihlal ettim. Görevimi ve gücüm kötüye kulandım. Evimi polisler bastı.  Otobüs  futbol takımımı oyuncularını alabilsin diye vatandaşı otobüsten attım. Şöförüm gasp ile suçlandı.  Ha  yeri gelmişken, kokain kullandım. Bunlar benim seçimden önce sicilimde zaten yer alan bilgiler. Ve ne var biliyor musunuz ? Araştırma sonuçlarına göre  hala %43 'lük oy oranına sahibim. Sakın bana neyin mümkün olmadığını söylemeyin. "

Haftalardır üzerindeki bu politik  baskıyla  baş eden Rob Ford, baskılara karşı yılmayacağını bu açıklamasıyla da ortaya koymuş oldu.  Belli ki Rob Ford şehrin politik dinamiklerini sarsan reformlarla birilerinin ekmeğine taş koymuş.  Tabi bu uyuşturucu madde kullanıyor olduğu gerçeğini pek de  iyi bir şey  olduğunu göstermez ancak Toronto halkı, Rob Ford'un nasıl yaşadığından çok nasıl hizmet ettiğine bakıyor. %43'lük Oy oranı da zaten bunu ortaya koymuyor mu ? Demokrasi halkın iradesinin  tecellisidir. Bu duruma, Rob Ford'un politik durumundan daha güzel bir örnek gösterilemez herhalde.

Görünen o ki  Rob Ford haklı; bu ülkede herşey mümkün !






Tuesday, November 19, 2013

"Uçurtma" Deyip Geçmeyin

Uçurtma deyip geçmeyin.

Uçurtma, İ.Ö. 1000 civarında,  Çin’de askeri haberleşme yöntemi olarak ortaya çıkmıştır. Öyleki uçurtmanın sahip olduğu renk ve desenler ve uçuş manevraları  hakkında bilgi vermekte, uçurtmanın süzüldüğü bölgenin yakınındaki birliklere şifreli mesajlar iletmiştir. Bu birlikler uçurtmanın yönüne göre hamleler geiştirmişlerdir. Han döneminde uçurtmalar bambu çubuklarla tarafından yapılmıştır. Uçurtmalar düşman ordusunun üzerinden uçurulurken korkunç bir ıslık sesi çıkarmıştır. Bu ıslığın sebebi ise uçurtma üzerinde açılan deliklerdi.  Çinliler bu sesle düşman üzerinde psikolojik baskı oluşturmayı amaçlamışlardır.

13. yy ‘da da Marco Polo,  Çin gemilerinin güvertesinden havalandırılan mahkumlar görmüştür. Dolayısıyla insanları taşıyan  veya cezalandırılan bir araç olarak kullanılmıştır demek pek de yanlış olmaz.

Stratejik olarak kullanılan uçurtmanın kullanımı Çin sınırlarını zamanla aşmıştır. Önce Hindistan ,  Japonya son olarak da Avrupa’da yayılmıştır. Romalılar, uçurtmadan esinlenerek askeri amaçla kullanılacak rüzgar tulumları (rüzgarın yönünü belirlemede kullanılan alet) yapmışlardır. Japonlar ise yüksek yerlerde çalışan işçilere malzeme taşınmasında kullanmışlardır  uçurtmayı.

Uçurtmalar bilimsel amaçlı olarak da kullanılmıştır. Leonardo Da Vinci 15. Yy ‘da köprü inşaatında uçurtmanın rolüne dair teori bile geliştirmiştir. 

1749’da İskoç meteorolog Alexender Wilson termometreyi uçurtmayla yükselterek yüksek  iritfada  hava sıcaklığı  ölçümleri yapmıştır.

Uçurtma deyip geçmeyin.


Altın, Dünya Dışı Bir Cevher Mi?

Antik medeniyetlerde altın,  gücü ve  hiç çürümediği için de ölümsüzlüğü sembolize ettiği düşünülürdü.  Estetiği ve eşssiz kalitesi nedeniyle eskilerin kural koyucuları; altını,  üstün gücü - hatta neredeyse tanrısallığı - temsil edebilecek ideal bir nesne olarak görmüştür.  Büyük dini törenlerde rahipler ve
azizler altından yapılmış objelerin varlığında ayin yönetmişler; komutanlar, hükümdarlar güçlerinin sınırsız sembolü olarak altından yapılan aksesuarlar kullanmışlardır.

Bu dönemlerin çok tanrılı insanları,  tanrıları ile metaller arasında bir bağ kurmuşlar;  altının da cennette ait bir cevher olduğunu düşünmüşlerdi. Son bulgular ise bu insanların altını  gökcisimi patlamasının bir sonucunda ortaya çıktığına dair bir inanışa sahip olduklarını gösteriyor.

Harward Smithsonian Astrofizik Merkezinde çalışan biliminsanları dünyamızdan 39 milyar ışıkyılı uzaklıktaki  gama ışını patlamasını gözlemlemişlerdir.  Patlama, sönmüş yıdızların çarpışması veya nötron yıldızlarını reaksiyonu neticesinde meydana gelmiş. Ancak ilginç olan ise bu patlamanın aynı zamanda " altını " meydana getiren baskın kuvvet olduğu düşüncesidir. Bilim  insanları, altının; iki nötron yıldızının birleşmesi - neredeyse aydan 10 kat daha büyük bir kütle--  neticesinde  ortaya çıktığını ve patlama yörüngesinden fırladığını tahmin ediyorlar. *

Üstelik uranyum, platin, paladyum gibi diğer değerli metallerin de buna benzer  yıldız çarpışmaları sonucu oluştuğu düşünülüyor. Bu teori altının, 4.5 milyar yıl önce meydana gelen meteor yağmurları ile uzaydan  dünyamıza geldiğini gösteriyor. 

Tüm bu bilimsel gelişmeler ilk insanların altına bu kadar kutsallık atfetmeleri belki de  gökcisimleri ile olan bağlarının çözmüş olmalarından kaynaklı olabilir mi dersiniz ?

Bence herşey mümkün.


* Epoch Times, Kasım 15-21, 2013 Sayısı

Monday, November 18, 2013

NTV Dünya Tarihi

Bu kez bir başvuru kitabından bahsetmek istiyorum sizlere. Bu kitabın ikinci baskısı 2010 yılında  NTV yayınlarından çıkmıştır.  NTV Dünya Tarihi, ilk medeniyetin ortaya çıkışından 21. Yy. ‘a kadar  gerçekleşmiş olayları, tarihe yön veren kişilerin hayatları ile  ait oldukları dönemi etkilemiş kazandırmış olayları 
  • Tarih öncesi
  • İlk imparatorluklar
  • Antik dünya
  • Ortaçağ
  • Erken modern çağ
  • Modern tarih
  • Dünya savaşları 
  • Günümüz dünyası

gibi zaman dilimlerine ayırarak anlatmıştır. 

Zengin resimlerle desteklenerek okuyucunun görsel hafızasına da hitap ediyor.  Öyle ki tarihin perdesini aralarken,  okuduğunuz sayfada çerçeveli kutularla  önemli kişilerin biyografisi,  renkli kenar çubuklarında  belirli zaman aralığında ve bölgede meydana gelmiş önemli tarihi ve kültürel olayları özetlenirken;  sayfaların sol taraflarında  olayların kronolojik sırası ve bağlantılı olan diğer olayların kitapta bulmanızı sağlayacak  göndermeler de mevcut.   Bunların dışında da incelikle yerleştirilmiş ayrıntılar da var hatta kitabın niçindekiler  bölümünden hemen sonra “kitabın sayfa düzeni”  diye bir bölüm açılmıştır . Böylece  okuyucunun kitaptan hedeflenen  faydayı elde etmesi sağlanmıştır.


Sunday, November 17, 2013

Çevre Dostu Araçlar Ne Kadar Çevre Dostu ?

İhtiyar yerküre hızla dönüyor, döndükçe de boğulmaya devam ediyor. Sera gazlarının  iklim değişikliğine etkisi , biyolojik çeşitliliğinin azalması nedeniyle insanoğlunun kendi eczanesinin fakirleşmesi gibi nedenler göz önünde bulundurulduğunda yaptığımız seçimlerde yaşadığımız dünyayı düşünmemiz gerektiği ön plana çıkıyor.

Hava kirlenmesinin önemli derecede katkı sağlayan etkenlerden biri süphesiz otomotiv ulaştırma sektörü. Hal böyleyken otomotiv üreticileri ürünlerini geliştirirken çevreyle nispeten daha uyumlu seçenekleri hayata geçirdiler birer birer. Binek araç üreten Honda'dan lüks araçar üreten Bentley'e kadar çevreyle uyumlu veya sıfır emisyon ile çalışan araç modellerini ürün gamlarına koydular bile. 

Peki ya içlerinden hangisi daha çevreci ? 

Asıl  çevre dostu araçların  sıfır emisyon  salınımı ile elektirikli araçlardır diyebilirsiniz hemen. Yakıtın özelliği ve verdiği karbondioksit emisyonu değeri açısından geleneksel petrol yakıtlı araçların emisyon değerlerine göre düşük değerlerde olması bu araçları da çevre dostu olarak nitelendirilmesine imkan veriyor.

Diğer taraftan da elektrikli araç için de dolu bir aküye ihtiyacımız var. Akünün üretimi safhalarında ortama verilen karbon emisyonları durup düşünmeye değer. O halde hangi kriterleri gözetmeliyiz? Şüphesiz karbon emisyonu en önemli kriter ve tabiki araçların yaşam döngüsündeki karbon  ayak izi önemli bir unsur.

Mesela Avrupa Birliğine üye olan ülkelerde, taşıt araçlarının kilometre başına gram cinsinden üretilen karbon emisyonlarının değeri küresel bir standart haline geldi bile. Aşağıdaki tablo bu değerlerin bazılarına referans veriyor : 


Araç / Güç Tipi
Emisyon Değeri (g/km)
EV Green Power
0
Biodizel SVO B-100
0
Plug in prius green power
56
Smart Fortwo
88
EV grid power
94
Ford Fiest Econetic
98
VW Polo Blue Motion
99
Toyota iQ 2
99
Mini One Cooper
104
Toyota Prius
104
Toyota Aygo
108
Peugot 107
109
Honda Civic
109
Ford Fiesta
110
Fiat 500
110
Plug in Prius Grid Power
114
Average sedan
165
Hummer H3
346


Avrupa Birliğinde tüm yeni araçlar için 2015 yılına kadar emisyon  hedefi 120 g/km. ABD'nin Kaliforniya eyaletinde ise 2016 yılı itibariyle bu değeri 127 g/km ye çekmek. 2007 yılında da 200 den daha fazla Avrupalı araç 120 g/km'den daha düşük emisyonla yollara düştü bile. Yani epey yol katetmişler.

Çevreci araç dendiğinde iki seçenek geliyor insanın aklına birincisi biyodizel yakıtlı araçlar, diğeri ise elektrikli araçlar. 

Biodizel araçlar

Biyodizel mevzusu da  çevre boyutları yönünden ihtilaflı konulardan biri. Zira  B-5, B20 gibi istasyonda satın alınan " biyodizel yakıt" ; aslında üretimi esnasında bol col  CO2 ve NOx gazlarına neden olan  mahsülden üretiliyor.

Öyleki  bazı biyodizel yakıtlar , üretimi esnasında petrol yakıtlarına oranla 28 kat daha fazla CO2 'e neden oluyor çünkü biyodizel elde etmek için, ekilecek ürünler için  traşlanan yağmur ormanladırındandır. Zira ormanlar sera gazlarının etkisini azaltan doğal artıcılardır.

Elektrikli Araçlar 

Fişe tak çıkar melez araçlar ( PHEV) oldukça ilginç;  çünkü hem elektrik hem de fuel oil ile çalıştırılarak, aracın aküden kaynaklı sınırlamalarını ortadan kaldırıyor. Elektrik eğer yeşil olarak elde ediliyorsa oldukça düşük karbon emisyonuna sahip bir araç oluyor aracınız.
Volvo Hibrit

Elektrikli araçlar yeşil güçle çalışırlarsa , hayat boyu  karbon emisyonları sadece, aracın üretiminden kaynaklı olacaktır ki o da yaklaşık 6 ton CO2 tir. Ancak elektrik kömür yakıttan elde edilen bir elektrik ise ,  elektrikli aracın üretiminden kaynaklı karbon emisyonları sıradan bir aracın üretildiği esnada üretildiği  kadar olur ki o da 23 tondur.

Yeni Bir Araç Almak Daha mı Çevreci ?

Mesela eski model bir Ford Taunuss u ele alalım. Bu aracın 22 mpg* benzin tüketen ve 14 yaşında bir araç olduğunu farz edelim. Bu aracın yaşam süresi boyunca ürettiği karbon emisyonlarının %10 u enerji kullanımından, %90 'ı ise üretiminden kaynaklıdır. Renault , CO2 üreten araçlarının, üretiminden kaynaklı emisyon değerinin 6 tona düşeceğini hesaplamış ve bu değer de  aracın 40.000 km lik sürüşte ortaya çıkaracağı CO2 emisyonuna eşdeğerdir.

Peki aracımız varsa ne yapabiliriz ?

Aşağıdaki önlemleri alarak aracınızın %30 daha az emisyon üretmesini sağlayabilirsiniz. 
  • Aracınızın ağırığını hafifletin, bagajınızdaki fazla ve gereksiz yüklerden kurtulun. 
  • Aracınızın lastik basınıcını sık sık kontrol edin, zara basınç az ise aracınız daha fazla yakıt tüketiyor demektir.
  • Şayet 3 kilometreden uzak bir yere gitmiyorsanız yürümeyi deneyin, toplu taşıma araçlarını kullanın
  • Aracınızı yüksek devirle çalıştırmayın, aşırı gaz vermeden çalıştırın
  • Aracınızı çalıştırırken motrunun ısınmasına izin verin, aracınızı hemen hareket ettirmeyin.
  • Aracınızın hızını nazikçe arttırın, ani hız artışları yapmayın
  • Seyir halindeyken aracınızın hızını optimize etmeye çalışın, unutmayın ki arttırdığınız her 5 km /sa hız için %5-10 daha fazla yakıt tüketirsiniz.
  • Öndeki araçlarla olan fren mesafelerinizi uzun tutun, ani frenlerden kaçının, motor frenini kullanmayı deneyin