Kahve...
Anavatanı olan Etiyopya’da “mucize meyva” olarak bilinmiş
ve zamanında hastalıkları iyileştirmede faydası olduğu görülmüştür..
Yeryüyüzünde kimsenin ömrünün vefa edemeyeceği kadar uzun yolcukluklara çıkmış
bir seyyahtır kahve..
|
Türk Kahvesi |
Şu anda tüm
dünyada kimilerinin günü karşılama biçimi, kimisinin arkadaş sohbetine eşlik
eden harika bir içecek, kimilerinin ise çalışırken mutlaka bir kaç yudum aldığı
mucize bir içecek olan kahve , anavatanı olan Etiyopya’dan önce Habeşistan’a oradan da tüm arap yarım adasına yayılmıştır. Bizim topraklarımıza da 1517’de (Yavuz Sultan Selim zamanında) Yemen
valisi tarafından çok beğenildiği için İstanbul’a getirilmiştir. Saray mutfağında o kadar çok itibar görmüş
ki “kahvecibaşı” adında bir de görevli bile tahsis edilmiştir sarayda..
Fatih Sultan
Mehmet zamanında ise hakkında sağlığa zarar vermediğine ve yayarlı olduğuna
dair fetvalar verilmiş olan kahve evlere girdiğinde sadece özel misafirlere
sunulan bir ikram olmuş.. Annemin anlattığına göre gençlik zamanlarında kahve tavada kavrulduktan sonra
dibeklerde dövüldükten sonra cezvede pişirilecek hale getiriliyordu.. Tabi ağır ağır bakır cezvede pişirirlermiş, Şimdi
her ne kadar hazır kahve makinaları kahve pişirmeyi pratikleştirse de bakır cezvede köz üzerinde ağır ağır pişen kahvenin tadını hiçbir şeye
değişmem..
Kadıköy’de balıkçılar
çarşısında bulunan Fazıl Bey’in Türk Kahvesi ‘ni önerebilirim; türk kahvesinin
hakkını orda veriyorlar. Kahve
mekanlarından söz etmişken Pier Loti’yi de unutmamak lazım. Altın Boynuz’un
manzarasına bakarak İstanbul türküleri
ile dinlemek lazım Haliçi.. İstanbul’daki ilk kahvehaneyi haliyle araplar taradından tahtakalede açmışlar.. Kahve
halk tarafınan sevilmeye başlandıkça evlere girmiş, dükkanlarda satılır olmuş
ve kahvehanelerin sayısı artmış.. Tabi sunu
söylemeden geçemiyeceğim, o zamanın kahvehaneleri şimdikinin tam aksine
insanlar bir araya gelip toplumun önemli mevzualarını, sorunlarını ve
çözümlerini ürettikleri ; fikirlerini paylaştıkları sosyal mekanlar olarak
kullanılmıştır.. Kahvehanelerde memleket
meseleleri konuşulur olsun bu arada
istanbulu ziyaret eden Venedikli tacirler uğradıkları kahvehanede içtikleri kahveyi çok beğenilmiş olacaklarki,
1517’de İstanbula gelen kahve buradan 1615’te bu tacirler tarafından Avrupa’ya
yayılmıştır. Bilinenin çok aksine
kahve içmek bir avrupai bir alışkanlık
değil aslında bir arap kültürüdür..
Bu kadar geniş
bir coğrafyaya yayılınca da hakkında pek çok rivayetler edilmiş kahvenin.. Mesela
Anadolu’da kahve içildikten sonra tabağı
üzerine ters çevrilip soğumasını beklenir
sonra da “falcı” fincan sahibine fincanın
telvesindeden “fala inanma ama falsız da kalma” diyerek falını okur.. Bir rivayete göre Süleyman
Peygamber uğradığı şehirlerden birinde ciddi ama bilinmeyen bir salgın olduğunu
görünce vahiy meleği Cebrail vasıtasıyla Yemen’dn gelen kahve çekirdiklerini
kavurarak hazırldığı içeceği hastalara verri ve iyileşmelerine sebep olmuş..
Bu arada tüm dünyaya yayılan kahveler arasında telvesiyle
birlikte içilen tek kahve türk kahvesidir. Mırra’yı da unutmamak lazım; Şanlıurfa’da bir kaç kez ısıtılarak içilen
sert kahvedir mırra. Yöresel tatlara değinmişken çedene kahvesi veya menegiç
kahvesini de unutmamak lazım gelir ki adı
kahve olsa da içinde aslında kahve
çekirdeği olmayıp yabani antep fıstığı, çitlembik, sakız ağacı ve çıtçıt
çekirdeklerinin bulunduğu özel bir karışımdan hazırlanıyor.. oldukça yağlı ve macun kıvamında olan bu
karışım türk kahvesi gibi suyla pişirildiği gibi sütle pişirmenizi öneririm..
Kahve Etiyopya, Yemen, Istanbul, Avrupa yolculuğunu ardından dünyaya hızla yayılır kahve
zincirleri kurulur.. Mesela bu kahvelerden espresso makine ile hazırlanan
koyu kavrulmuş İtalya’ya özgü bir kahve hazırlama ve sunum türüdür. Latte
espressoya az köpürtülmüş sütün ilave
edilmesiyle hazırlanan daha yumuşak içimli kahvedir. Cappucino espresso ve su
buharı ile köpük haline getirilmiş süt karışımıdır; Mocha şeker ilave edilmiş
latte ‘dir. Filtre kahve ise filtre kağıdı üzerinden geçirilerek demlenmiş bir kahve çeşididir. Ben de türk kahvesinden sonraki ikinci tercihimi
yumuşak içimli olduğu için mocha’dan
yana yapıyorum. Tabi kahveyi sunmanın da içiminin de ait oldukları kültürün de
etkisi yok değil. Mesela çok acı olan arap kahvesi için “ kahvenin kahve
olabilmesi için aşk gibi değil, ölüm gibi acı olması gerekir” diye bir arap
atasözü varken, kolombiyalılar “ kahveyi
gece kadar siyah, cehennem kadar sıcak ve kadın kadar tatlı içeceksin” diye kahve içim ve sunumuna ait kendilerine
has tarzlarıına dikkat çekmişler..
Biz Türkler ise "Gönül
ne kahve ister ne kahvehane gönül sohbet ister kahve bahane" deyip dost
sohbetlerimize tanıklık ettiği için kahve içimini ve sunumunu özel bir yere
koyuyoruz.. Damat adayı beğendiği kızı istemeye geldiğinde kendisine ve ailesinekahve ikram edilir; yemeklerden sonra misafirlere yapılan kahve ikramıyla sohbet koyulaştırılır.. Komşuluk
ilşikileri bir fincan kahveyle pekiştirilir. Türkiye'yi ziyaret eden
turistlere kahveyi mutlaka lokumla ikram edilir.
En keyifli sohbetler kahve ile yapılır, en büyük acılar
dostla içilen acı bir kahveyle
hafifler, e “bir fincan kahvenin kırkı yıl hatırı var diye” boşuna
söylememiş atalarımız..