Şah ve Sultan- İskender Pala |
Tek solukta okudum.
Yolculuk boyunca Selil
ve Betül Selmanın aşkından, Taçlı’ile Şah’ın aşkına; Ömer ve güzeller güzeli
Bihruze’nin aşkına uzanan hesaplaşma, sayfalar arasında boygösteren
aşk hikayeleri. Tarih perdesi
aşıkların , ve şairşerin şiirlerinin eşiliğinde aralanıyor kitapta.
Okuduğum zaman ve öyle içine girdim ki
hikayenin ; kah Şah oldum, kah sultan; kah
Taçlı Sultan oldum, kah Ömer oldum kah Kamber..
Sayfaları
çevirdikçe bir Erdebil’de oldum bir Tebrizde, İstanbulda bir Tabzaonda.
Cenk zamanı
geldiğinde Çaldıran’da oldum, Çaldıran’da bir sünni oldum bir kızılbaş.
Biri babası Sultan
Beyazıd Hana’a kafa tutan Sultan Selim Han, diğer yanda annesinin ölüm
fermanını veren Şah İsmail. Her ikisi de Çaldıran sahnesinin kahramanları, şiir
üstadları. Söz söylemenin zirvelerinde çarpışan iki cengaver. Bir baktım ki
kökeni aynı olan iki kardeş aynı topraklara sığamayan kökeni bir iki yiğit..
Bunu görürken,
bir kızcağızın saf aşkına tanık oldum,
“Derdi olan
neylesin
Derdi varsa
söylesin
Korkuyorsa
neylesin”
Hiç korkmasın
söylesin”
Dörtlüğünün
sırrına mazhar oldum.
Leylanın gölgesini
gördüğü an yer düşüp kendinden geçen Mecnun misali, Selim’in gözlerini göremeden oracıkta ebedi diyara
göçen genç bir kızın aşk öyküsünü dimağımda diğer aşıkları gölgede bırakan eşşis bir hikaye; hepsi sayfalara
sığdırılmış kocaman aşklar; hafızamdan hiç çıkmayacak bir roman.
Tek kelimeyle muhteşem.
No comments:
Post a Comment